BU ÂLEMDEN GÖÇ EDERKEN ÇEVREMİZDEKİ NİMETLERİ İNSANLIĞA VE SONRAKİ NESİLLERE NASIL BIRAKTIĞIMIZ BİZİM İMTİHANIMIZDIR.

Screenshot_20200610_012513

 

Tabiat ve âlem çevremiz nimettir, nimet emanettir!

 

Allah’ın insana imkân ve fayda olarak verdiği şeyler nimettir. Kur’an’da her tür canlının sağlıklı biçimde yaşamına devamı için pek çok “maddi” nimet sayılır. Sular, bitkiler, ekinler, meyveler, dağlar, ırmaklar, denizler, yollar, yıldızlar, gece ve gündüz… İnsan bu nimetlerden istifade eder. İstifadesinin kuralları vardır. En başta nimeti meşru yolla edinmiş olacak ve bizatihi helal olacak, israf etmeyecek, başkasının hakkına girmeyecek.

 

Nimet bu anlamda “emanet” anlamına sahiptir.

 

Allah’ın emaneti… Allah’ın emaneti olduğu için nimetlerle ilgili tasarruflarımız sınırsız değildir: “Mülk benim istediğimi yaparım” diyemeyiz. Nimetlerden istifade ederken nimet sahibinin, diğer insanların ve başka hak sahiplerinin, bizden sonraki nesillerin ve nimetin bizatihi kendi hakkını korumak zorundayız. Bu yönüyle tabiat çevremiz ve onun içindekiler emanettir. Bu dünyadan giderken emaneti Allah’a, sonraki miras sahiplerine ve tüm insanlığa nasıl bıraktığımız bizim imtihanımızdır.

 

Salgın hastalıklar, depremler, su baskınları insanlık tarihinde her zaman oldu. Ancak bunların verdiği zararın boyutu bizim nimet ve emanet ilişkisindeki ihanet ve kıymet bilmek tercihimizle ilgilidir.

 

Kur’an “Allah’ın nimetini saymaya kalksanız başa çıkamazsınız” diyor, sonra ikaz ediyor: “Elinizde nimet olarak ne varsa Allah’tandır. Sonra başınıza bir sıkıntı geldiğinde O’na yalvarırsınız.”

 

Erol ERDOĞAN

Exit mobile version