KÜLTÜREL DEĞERLER VE UNUTULAN KAVRAMLAR

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

İnsan yaratılışı gereği toplumsallaşmak, toplum hâlinde yaşamak zorunda olan bir varlıktır. Din, Tanrı’yla kurulan bireysel, samimi ilişkiyi ifade etmekle beraber toplumsal ilişkileri düzenleyen bir yanı olduğu da unutulmamalıdır.

Din, bir yandan koyduğu normlarla ulaşılası bir ideal olarak uygun toplumsal yaşamı tasvir ederken, diğer yandan da hâlihazırdaki reel toplumsal yapıya etki ederek onu yeniden inşaya çalışır. Dinler tarihi, hayatın her alanını kapsayan ahlaki değerler vasıtasıyla bu yeniden inşa sürecinin gerçekleştirilmeye çalışıldığını gösterir.

Toplumsal yozlaşma ve çürüme, ahlaki değerlerin erozyona uğramasıyla doğru orantılıdır. Tarihe bakıldığında varlığını kaybeden toplumların çöküş sebepleri arasında bu değerlere karşı kayıtsızlık ve ahlaki yozlaşma olduğu görülmektedir. Değerler, toplumlar tarafından kabul edilen doğrular olarak nitelendirilebilir.

Toplumlar değerleri benimserlerse bu değerler kültürün bir parçası hâline gelir. Değerler bir düzenin oluşumunda içselleştirilecek olanları seçip, dışlanacakları da ayıklarken ortaya çıkar. Değerler, kültürün yaslandığı bir payanda olurken ve zamanla düzenin de bir parçası hâline gelir.

Çünkü insanlar; değerleriyle yaşar, toplumlar değerleri ile kimlik sahibi olurlar. Yeryüzünde kimlik sahibi olan toplumlar varlıklarını sürdürür. Ve bireyler toplumsal değerleri çoğunlukla farkına varmadan benimseyip içselleştirir.

Değerler insanı insan yapan özelliklerin başında gelmektedir.İnsan, sosyal bir varlık olması nedeniyle mevcut şartlardan etkilenir.

Değerlerimiz; dinî, tarihî ve kültürel süreçler neticesinde birikmiş olan tecrübeden oluşmaktadır. Manevi değerlerimiz iyiyi kötüyü gösterir ve ona yönelmemizi sağlar.

Toplumsal değişime rağmen değişmeyecek olan ilkeleri verir.

Bireyler ortaklaşa yaşadıkları toplumda birbirlerinden etkilenirler.

Türkiye’de aileler değerlerine sahip çıkma yolunda kendi kültürel, tarihî ve geleneksel değerlerini ayakta tutmaya çalışmaktadırlar.

Tarih boyunca genellikle mutluluk kavramı üzerinde durulmuş olmasına rağmen huzur, daha ziyade İslam düşünürleri arasında derinliğine ele alınmış bir kavram olarak
durmaktadır.

İnsanın nihai amacı olarak mutluluk, ilk kez Demokritos tarafından değerlendirmeye tabi tutulmuştur. Ahlak anlayışının öncüsü
olarak görülen Demokritos’un mutluluk yaklaşımı bireyi merkeze alır. Ancak Platon ve Aristoteles ile birlikte bu yaklaşım, bireyle birlikte toplumu da merkeze alan bir mutluluk anlayışının tarifini içerir hâle gelmiştir. Platon’a göre, yaşamda mutluluk esastır ve mutlu olmanın yolu da erdem sahibi olmaktır.

Toplumsal mutluluk hedef alındığında, erdem sadece bireyin değil, toplumun da amacı olur. Toplumun mutlu olması ancak devlet kurumu ile mümkündür. Devlet, düzen demektir. Devletin düzeni, ferdî düzen sayesinde olur. Evrende bir düzen vardır. Ferdin ve devletin düzeni, evrendeki düzenin benzeri olmalıdır.

İslam ahlak felsefesinde mutluluk, “saadet” kelimesiyle ifade edilmekte olup saadetin kaynağı da dinî kaidelere uymakla yakın
ilişkilidir. Kur’an’da mutluluk kavramıyla ilgili birçok kelime bulunmaktadır; saadet, sürûr, fekahe, ferah, itmina, sekine, rıza, felah, necat gibi kavramlar insanı doğru yola çağırırken mutlak mutluluğun tarifi yapılmıştır.

Prof. Dr. Süleyman KIZILTOPRAK

İnsanlığın Huzuru

KÜLTÜREL DEĞERLER VE UNUTULAN KAVRAMLAR
Giriş Yap

Boyabat Manşet - Halkın İradesi ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!